AYDIN HASAN- Atatürk’ün rahatsızlığı 17 Ekim 1938’de ağırlaşmıştı. Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasında tedavisini yapan müdavi hekimleri; Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Mim Kemal Öke, Dr. Nihat Reşat Belger idi. 17 Ekim’den vefat ettiği 10 Kasım tarihine kadar hastalığının izlediği seyir bu doktorlar tarafından rapor altına alınacaktı.
Atatürk’ün ölüm haberini alan 7’den 70’e ülke genelinde halk matem kıyafetleriyle sokaklara döküldü, caddeler meydanlar günlerce hıçkırarak ağlayan insanlarla doldu taştı.
Milli Mücadele’nin başlangıcından ölümüne kadar Atatürk’ün en yakınında bulunan isimlerden Kılıç Ali, Ata’nın vefat anını şöyle anlatır:
“Hayatına herhangi bir şekilde kastedilmemesi için icabında canımızı bile fedaya hazır olduğumuz Atatürk, gözümüzün önünde güpegündüz, fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir acz içinde duruyor ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Aman yarabbi! Adeta dehşet içindeydik. Hasan Rıza Soyak ve İsmail Hakkı Tekçe ile birlikte ellerimizi kavuşturmuş, son saygı durumunda duruyorduk. Hasan Rıza dayanamadı, büyük üzüntü içinde şöyle dedi:
-Kılıç bak, koskoca bir tarih göçüyor!
Saat tam dokuzu beş geçiyordu. Atatürk birdenbire gözlerini açtı. O güzel mavi gözlerini son olarak bize yöneltti. Ve hemen kapadı. Başını hemen eski durumuna getirdi. O güzel gözler artık ebediyyen kapanmıştı.”
Atatürk’ün vefatı üzerine şu resmi ölüm raporu yayınlandı: “Reisi Cumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet dün gece saat 24.00’te neşredilen tebliğden sonra her an artarak bugün sabah saat 9’u beş geçe büyük şefimiz derin bir koma içinde terk-i hayat etmiştir.”
Vefatının ardından Atatürk’ün yüzünün ve sağ elinin maskı, İstanbul Hıfzıssıhha Müzesi Müdürü Doktor Nuri Hakkı Aktansel tarafından yapıldı. Naaşı, Dolmabahçe Sarayı’nda İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Ordinaryus Profesör Şerafettin Yaltkaya’nın nezaretinde İslami usullere uygun olarak yıkandı. Başbakan Celal Bayar’ın emriyle naaşa, tahnit işlemi uygulandı.
DOLMABAHÇE’YE İNSAN AKINI
Atatürk’ün naaşı 16, 17 ve 18 Kasım tarihlerinde üç gün boyunca Dolmabahçe Merasim Salonu’nda kurulan katafalkta halkın ziyaretine açıldı. Atatürk’e büyük sevgi gösteren halkın Dolmabahçe Sarayı’na akın etmesi sonucu yaşanan izdihamda 11 kişi ezilerek hayatını kaybetti.
Atatürk’ün cenaze namazı, 19 Kasım 1938 günü saat 08.10’da Dolmabahce Sarayı içinde kılındı. Kızkardeşi Makbule Hanım, yakınları, bazı generaller ile görevlilerin bulunduğu cenaze namazının İmamı Profesör Şerafettin Yaltkaya idi. Tekbir ve selam Türkçe olarak verildi. Cenaze namazı güvenlik tedbirleri ve izdihamı önlemek amacıyla Dolmabahçe Sarayı’nda kılındı.
‘HALK YOLLARA DÖKÜLDÜ’
Atatürk’ün naaşının olduğu tabut, 19 Kasım 1938’de saat 08.21’de, Dolmabahçe’den çıkarılarak top arabasına kondu. Cenaze kortejinin güzergahı; Tophane, Karaköy, Köprü yolu, Eminönü Meydanı, Bahçekapı, Sirkeci, Salkımsöğüt, Gülhane Parkı ve Sarayburnu idi. Derin bir üzüntü içindeki halk, Atatürk’e duyduğu sevgiyi göstermek için İstanbul, Ankara ve nakil sırasında naaşın geçtiği yerleşim birimlerinde yollara döküldü.
Gazeteci Zekeriya Sertel, o gün Yeni Cami minaresine çıkarak izlediği töreni, şöyle anlatır:
“Cenazenin kaldırılacağı gün, bütün şehir halkı erkenden sokaklara dökülmüştü. Dolmabahçe’den Sultanahmet’e giden yol daha sabahtan Atatürk’e son saygı ödevini yapmak isteyen insanlarla dolmuştu. Karaköy’e kadar her yer insanla doluydu. Nihayet köprünün Karaköy ucundan cenaze alayı göründü. En önde elinde siyah şapkasıyla yürüyen Celal Bayar, arkasından top arabasında Atatürk’ün tabutu. Arkasından tekbir sesleri, matem havası çalan askeri muzika. Ve sonra gençler, öğrenciler ve bir karabulut yığını halk yığınları… Aşağıdan ilahi sesleri ve hıçkırıklar yükseliyordu.”
İZMİT’E DENİZDEN GÖTÜRÜLDÜ
Ata’nın naaşı, Sarayburnu rıhtımından önce Zafer Torpidosu’na, sonra da Yavuz zırhlısına konuldu. Yavuz zırhlısı; Hamidiye, Zafer, Tınaztepe ve iki denizaltı gemisi ile Savarona, sancağında İngiliz dretnotu, bunu takiben Sovyet, Alman, Fransız, Yunan, Romen savaş gemileri, havada eşlik eden uçak filoları ile Marmara açıklarına doğru ilerledi. Zırhlı saat 19.30’da İzmit Mayın İskelesi’ne yanaştı.
Sarayburnu’ndan Yavuz Zırhlısı’na konulan Ata’nın naaşı deniz yoluyla İzmit’e getirildi. İzmit istasyonundan Ankara’ya hareket eden tren bütün güzergâh boyunca halk tarafından selamlandı.
YABANCI ASKERLERDEN SAYGI SELAMI
Atatürk’ün naaşı İzmit’te istasyonda sağlığında kullandığı beyaz renkli vagona konuldu. Saat 20.30’da İzmit’ten ayrılan tren, bütün güzergah boyunca halk tarafından matem havası içindeki sevgi gösterisiyle karşılandı. Tren, 20 Kasım 1938 günü saat 10.03’te Ankara garına vardı. Ankara Garı’nda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve diğer yetkililer tarafından karşılanan naaş, istasyondan Ulus’taki Türkiye Büyük Millet Meclisi binasına götürüldü. Meclis’te katafalka konulan tabut, saat 12.00’den itibaren halkın saygı geçidine açıldı. Naaş, 21 Kasım 1938’de resmi devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ne konuldu. Törende; Türk askeri birliklerinin ardından Almanya, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, İran, Romanya, Sovyetler Birliği Yugoslavya ve Yunanistan askeri onur kıtaları bayrakları ve kılıçlarıyla Atatürk’ü selamladı. Atatürk’ün naaşı, 31 Mart 1939 Cuma günü saat 14.00’te Etnografya Müzesi içinde geçici olarak yaptırılan kabrine kondu ve Anıtkabir’deki ebedi istirahatgahına nakline kadar burada tutuldu.
15 YIL SONRA YÜZÜ UYUYORMUŞ GİBİYDİ
Atatürk’ün naaşının bulunduğu tabut Anıtkabir’e naklinden bir gün önce açıldı. Profesör Kamile Şevki Mutlu’nun anlatımına göre; büyük önderin yüzü, yapılan tahnit işleminin başarısı nedeniyle vefatından 15 yıl sonra bile hasta yatağında sanki uyuyormuş gibi duruyordu.
10 Kasım 1953 Salı günü 09.05’te saygı duruşu ile başlayan Anıtkabir’e nakil törenine Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, İsmet İnönü, devlet erkanı ve kalabalık bir halk topluluğu katıldı. Kortej; Opera, Ulus, TBMM, Gar, Anadolu (Tandoğan) Meydanı güzergâhını takiben Anıtkabir’e ulaştı. Kortejin uzunluğu, 1.5 kilometreyi buluyordu. Atatürk’ün naaşı, Anıtkabir’deki kabrine İslami kurallara göre dualar ile defnedildi. Türkiye’deki illerin yanı sıra Selanik’teki doğduğu evin bahçesinden, Kore’deki Türk şehitliğinden, Suriye’deki Süleyman Şah’ın Türbesinden ve Kıbrıs’tan getirilen topraklar harmanlanarak kabrine konuldu.
YARIŞMAYA 49 ESER KATILDI
Atatürk, defnedileceği yer konusunda vasiyette bulunmamıştı. Bir sohbet sırasında; “Elbet birgün öleceğim, beni Çankaya’ya gömer, hatıramı yaşatırsınız. Beni milletim nereye isterse oraya gömsün. Fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır” dediği aktarılır. Kurulan özel komisyon; anıtmezar yeri için Rasattepe’yi seçti. Anıtkabir için 1941’de açılan yarışmaya, Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan toplam 49 proje katıldı. Jüri, 3 tanesini ödüle değer buldu. Bunlar Tannenberg Anıtını yapan Alman Prof. Johannes Kruger’in, İtalyan Prof. Arnaldo Foschini’nin ve İstanbul Mimarlık Fakültesi Profesörü Emin Onat ile Doçent Orhan Arda’nın eserleriydi. Dönemin Hükümeti, Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’nın eserinin yaşama geçirilmesine karar verdi. 9 Ekim 1944’te başlayan Anıtkabir’in inşaatı, 9 yıllık bir süre içinde 4 aşamalı olarak yapıldı.